Kuran’da Örtünme !..
Kuran’da Örtünme !.. İslamiyet, hem son semavi din oluşu hem de diğer semavi dinleri de kabul etmesi bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Ancak, hiçbir semavi dini diğerine göre üstün ya da zayıf olarak nitelememiz mümkün değildir. Dinlerin üstünlüğü, günümüze gelinceye kadar niteliklerini ne kadar koruyup koruyamadıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Zira, diğer semavi dinler aksi ispatlanamadığı için tahrif edilip edilmediği hususunda tartışmaya açık konumdayken Kuran bu tartışmaların dışında kalmayı başarmıştır. Ayetlerin iniş tarihine göre sıralaması yerine, konulara göre sıralanarak bazı dillere çevrilmiş olmasının dışında yazılı hale getirildiği günden bu yana orijinal halini korumaktadır. Biraz önce bahsettiğim orijinalite konusu, diğer din mensuplarından yayılmacı zihniyetleri temsil eden bazı çevreleri rahatsız ettiği için dinimize karşı saldırılar İslamiyet’in doğuşundan itibaren süregelmektedir. Bu yönde çeşitli yöntemler denenmekte ve büyük oranda başarı elde etmektedirler. Müslüman toplumların uygulamaya yönelik farklılıklar nedeniyle bir araya gelemeyişlerinin sebebi de budur. Yine bu nedenledir ki Müslüman toplumlar gerek bilim ve teknoloji, gerekse sanatsal alanda dünya milletlerinin oldukça gerisinde kalarak sömürülen topluluklar durumuna düşürülmüşlerdir. Ne yazık ki küresel anlamda son gelişmeler göstermektedir ki İslamiyet yer yüzünden tamamen tasfiye edilme noktasına getirilmiştir. Bu yönde ciddi ipuçları bariz bir şekilde görünmeye başlamıştır. Daha net belirtecek olursak, son büyük haçlı seferi hazırlıklarını tamamlamış, eli tetikte beklemektedir. Bu açıklamadan sonra doğal olarak şöyle bir soru sorabilirsiniz; Müslüman bir toplum ya da ülke, çağdaş medeniyetin gerisinde nasıl bırakılabilir? Dinimiz çağdaşlıkla çelişmekte midir ki bunu başarabilsinler? Aslında bu sorunun cevabını başta Ortadoğu’da bulunan Müslüman ülkeler olmak üzere kendi ülkemize bakarak da herkes verebilir. İzledikleri yöntem; Hıristiyan ve Yahudi misyonerler vasıtasıyla Müslüman kisvesi altında bazı din alimleri ön plana çıkarılır. Faaliyet gösterdikleri bölgelerde kendilerine güven ortamı sağladıktan sonra fitne niyetler yavaş yavaş insanlara zerk edilir. Zerk edilen şey; Kuran’da ki ayetler referans gösterilerek içini boşaltmak ve ayetleri saptırıp Allah’ın emri diye insanlara sunmak şeklindedir. Bir süre sonra kendi cemaatini oluşturan söz konusu sözde alimler, önceleri ajanı oldukları yabancı odaklardan beslenirken artık güçlerini çevrelerinde topladıkları insanlardan almaya başlarlar. Bu gün ülkemizde büyük rahatsızlıklar oluşturan, toplumu kutuplara ayıran ve ana başlığını türbanın oluşturduğu tartışma konusu, aslında yıllardır sabırla sürdürülen yabancı faaliyetlerin bir sonucudur. Biraz önce fitne niyet olarak betimlediğim zerk etme eylemiyle Allah’ın emri diye gösterilen örtünme konusu da bu kötü niyetli girişimlerin özenle seçmiş oldukları bir konudur. Oysa ayet oldukça açıktır; Nûr 31.Ayet : Mü’min kadınlara da söyle: “Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.” Burada “Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar” kısmı çok açık bir şekilde örtünmenin şeklini de belirlemiştir. Görülmektedir ki annelerimizin, ninelerimizin kullandıkları tülbent bu tarife birebir zaten uymaktadır. Yani kadınlarımızın saçlarının görünmesinde bir behis yoktur. Durum böyle iken, örtünme konusunu zorlayıcı emir olarak bize sunanlarda iyi niyet aramak mümkün müdür? İyi niyet beklentisi içinde olmak olsa olsa abesle iştigal etmek olur ki buna ne bireysel ne de toplumsal olarak tahammülümüz kalmamıştır. Zira onlar bizi dinimiz ile Allah ile kandırmayı kendilerine düstur edinmişlerdir. Bakınız bu konuda Rabb’imiz ne buyuruyor; Al-i İmran 78 : Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını Kitap’dan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğer bükerler (okuduklarını saptırırlar). Halbuki okudukları Kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde; Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar. Dini bildiklerini iddia ederek “bu konuda biraz mürekkep yaladık” diyen siyasilere ve topluma fitne sokan softa alimlere yine bir ayetle seslenmek istiyorum. Al-i İmran 71. Ayet : Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz? Sevgili okurlarım; Türk milleti olarak oynanmakta olan oyunu hepimizin görmesi lazım. Başörtüsünü bahane ederek çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun yasalarına rest çekenlere, toplu kalkışma içinde olanlara karşı el ele vererek direnmemiz lazım. Siyasilerin ve bir takım din simsarlarının analarımızın, bacılarımızın saçlarından kirli ellerini çekmeleri için hep birlikte sesimizi yükseltelim. Ülkemiz bir hukuk devletidir. İnancı ne olursa olsun herkes hukukun üstünlüğüne saygı göstermelidir. İnancımızı yaşamak başka bir şey hukuk ile yürüyen sisteme ayak uydurmak ve onun içinde yer almak başka. Yabancı kirli elleri kadınlarımızın başından söküp atabilirsek görülecektir ki ne üniversitelerde ne de başka alanlarda türbana karşı sert önlemler kalmayacaktır. Saygılarımla… |